Filistin'de Yaşananlar Yine Saptırılıyor
3 Ağustos 2008 Pazar
Filistin'de son günlerde önemli birtakım gelişmeler yaşanıyor. Fakat bu gelişmeler uluslar arası emperyalizmin ve Siyonizmin çıkarlarına hizmet eden birtakım haber ajanslarının diliyle, onların naklettiği haberler vasıtasıyla aktarılması sebebiyle gerçeklerin çarpıtıldığını, zalimlerin mazlum mazlumların ise zalim olarak gösterildiğini müşahede ediyoruz. O sebeple duyarlı medya organlarına ve mensuplarına bir çağrı yapma ve söz konusu saptırmaların düzeltilmesi, olayların gerçek yüzüyle aktarılması, ayrıca olayların arka planı hakkında da insanlarımızın bilgilendirilmesi için çağrı yapma ihtiyacı duyduk. Son günlerde yaşanan hadiselerin gelişme süreci ve yapılan çarpıtmalar hakkında şunların bilinmesini istiyoruz:
Olaylar Gazze'de birtakım bombalama eylemleriyle başladı. İlk bombalama 24 Temmuz Perşembe akşamı Gazze'de er-Rummel semtindeki el-Cezire kahvehanesinde gerçekleştirilmişti. Burada bombayı yerleştiren kişi olayda hayatını kaybetti. Ertesi günün sabahı yani 25 Temmuz Cuma sabahı Filistin Parlamentosu üyelerinden ve Filistin Âlimler Birliği Başkanı Dr. Mervan Ebu Râs'ın evinin yakınında bir bombalama eylemi gerçekleştirildi. Bu olayda herhangi bir ölüm ya da yaralanma olmadı. Fakat bombalamada Dr. Ebu Râs'ın hedef alındığı belliydi. Onun şahsında aynı zamanda Filistin İslâmî Direniş Hareketi'nin siyasi liderlerine de gözdağı verilmek istenmişti.
Bardağın taşmasına sebep olan en önemli bombalama eylemi ise 25 Temmuz Cuma akşamı gerçekleştirildi. Gazze'nin kıyı şeridinde bir mesire alanında park halindeki araca yerleştirilen bombanın patlatılması sonucu beşi HAMAS'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri mensuplarından, biri de altı yaşında kız çocuk olmak üzere altı kişi hayatını kaybetti, yirmi kişi de yaralandı.
Olayların arka arkaya gelmesi birbiriyle irtibatlı olduğunu gösteriyordu. İlk bombalama eyleminde bombayı yerleştiren kişinin olayda hayatını kaybetmesi kimliğinin tespit edilmesine imkân vermişti. Onun kimliğinden yola çıkılarak irtibatlı örgüt ve şüpheli şahıslar hakkında bilgi toplanması mümkün olmuştu. Dr. Ebu Râs'ın evinin yakınına bomba yerleştiren üç kişi yapılan soruşturma neticesinde tespit edildi ve zaten soruşturma esnasında da suçlarını itiraf ettiler.
Buna ek olarak kendini "Ketâibu'l-Avde (Dönüş Tugayları)" olarak isimlendiren ve Fetih içindeki işbirlikçi, darbeci kanatla irtibatlı olduğu bilinen bir grup eylemleri üstlendiğini açıkladığı gibi saldırıların devam edeceğine dair tehditte bulundu.
Olayların zamanlaması da düşündürücüydü. İşgal devleti Gazze'deki yönetimle ateşkesi kabul ettikten sonra Filistinliler için havanın durulmasını istemediğinden işbirlikçileri devreye sokmuştu ve onlar vasıtasıyla ortalığı karıştırmaya çalışıyordu.
Bu durum karşısında Gazze polisi katillerin ve canilerin ortalıkta ellerine kollarını sallayarak dolaşmasına, yeni bombalama eylemleri için tehditte bulunan işbirlikçi grubun ortalığı ateşe vermesine müsaade edecek değildi. Gazze polisinin tutukladıkları da söz konusu olaylarla ilişkilerinden şüphelenilenler ve onları yönlendirdikleri tahmin edilen örgüt elemanlarıydı.
Fakat bu tutuklamalar karşısında hemen Abbas yönetimi devreye girerek, Gazze'deki tutuklamalara misilleme iddiasıyla Batı Yaka bölgesinde geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlattı. Gazze polisinin gerçekleştirdiği tutuklamalar ihanet çetesinin bombalama eylemlerinin aydınlatılması amacına yönelik, Abbas yönetiminin gerçekleştirdiği tutuklamalar ise tamamen intikam amaçlıydı.
Gazze polisinin bazı olayları aydınlığa kavuşturması ve şüpheli kişileri tespit etmesi üzerine 25 Temmuz katliamının arkasında olduğu anlaşılan Hillis ailesinden (burada aile ile kastedilen küçük çaplı bir kabiledir) yaklaşık yüz elli kişilik bir grubun Siyonist işgal devletinin kanatlarına sığınması dikkat çekicidir. Normalde Gazze kuşatmasını sürdüren ve Gazze'den 1948'de işgal edilmiş bölgeye geçişlere izin vermeyen işgal devletinin söz konusu kişilerin geçmesine imkân tanıması Gazze'deki bombalama eylemlerinin işgal devletiyle koordineli bir şekilde yapıldığına işaret ediyordu. Kaçış olayı aynı zamanda kaçanların olayla ilişkilerinin tespit edileceği korkusunu taşıdıklarını gösteriyordu.
Şimdi burada önce şu soruyu sormak gerekiyor: Gazze polisinin sözünü ettiğimiz bombalamaları ve vahşi katliam olayını açıklığa kavuşturmak, suçluları tespit etmek için soruşturma yapmasında ve tutuklamalar gerçekleştirmesinde yadırganacak ne var? Güngören'deki bombalama eyleminden hiçbir farkı olmayan böyle bir vahşete polis sessiz mi kalacaktı?
Normalde tutuklananlar söz konusu haince eylemlerle irtibatlarından şüphelenilen kişiler olduğu, soruşturma sonucunda olayla ilgileri olmadığı kesinleşenler serbest bırakıldığı halde Abbas yönetiminin Batı Yaka'da "misilleme" iddiasıyla geniş çaplı bir tutuklama kampanyası düzenlemesi vahşi bombalama eylemlerine ve o eylemleri düzenleyenlere sahip çıkmaktan başka ne anlama gelebilir?
Gazze'de normalde, işgal devleti tarafına kaçmak isteyen bazı şüphelilerin yakalanması için düzenlenen baskında, kaçanların polise saldırması neticesinde üç polisin şehit edilmesine yol açan olay dışında ciddi anlamda herhangi bir çatışma olmadığı, baskınlar ve tutuklamalar da dediğimiz gibi bombalama eylemlerinin aydınlatılması amacına yönelik olduğu halde hadiselerin "Gazze'de yine iç savaş!", "Korkulan oldu, Filistin'de iç savaş" türünden başlıklarla verilmesi uluslar arası emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden uluslar arası kartelin çirkin tuzağına düşmekten başka ne anlama gelebilir?
Ne yazık ki uluslar arası emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden medya organları, ajanslar ve onların tuzağına düşenler hadiselerin asıl gelişme sürecinin üstünü kapatarak gerçekleri ters yüz edip kamuoyuna aktarmakta, bu da başta söylediğimiz gibi mazlumun zalim, zalimin mazlum olarak görülmesine sebep olmaktadır. Sorumluluk taşıyan medya organlarını ve mensuplarını gerçekleri görmeye ve uluslar arası kartel medyasıyla aynı kervana katılarak, onlarla aynı hedefi taşlamaktan vazgeçmeye, gerçekleri biraz daha yakından görme zahmetinde bulunmaya çağırı