Ateşkes Direnişin Zaferidir
Temmuz 2008, Ribat dergisi
Filistin'de bir yanda Siyonist işgale karşı ihlâs ve kararlılıkla özgürlük mücadelesi verilirken diğer yanda bazı kişiler birtakım siyasî çıkarları için düşmanla ortak hesaplar içine girebiliyorlar. Özgürlük mücadelesinin işini en çok zorlaştıranlar da işte bu işbirlikçilerin perde arkasından yürüttükleri karanlık işler oluyor. Böyle olmasına rağmen Filistin direnişi özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi yolunda hiçbir şekilde taviz vermeden, geri adım atmadan kararlılıkla ilerledi. Askerî ve teknik imkânlarının çok daha güçlü olmasına ve bütün çağdaş emperyalist güçlerin kendisini desteklemesine rağmen işgalci düşman, bu kararlılık karşısında zorlanınca önce geniş çaplı operasyonla Filistin direnişinin işini bitireceğini ileri sürse de daha sonra ateşkesi kabul etme ihtiyacı duydu.
Mısır'ın aracılığıyla gerçekleştirilen ve 19 Haziran 2008 Perşembe sabahından itibaren geçerli olduğu bildirilen ateşkes Filistin direnişi açısından bir zafer sayılır. Çünkü bu ateşkes Siyonist işgal devletinin dayattığı çizgide değil Filistin direnişinin arzuladığı çizgide kabul edilmiştir. Biz de bu ayki yazımızda Filistin direnişiyle işgal devleti arasında kabul edilen son ateşkesin ve onu hazırlayan şartların genel bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.
İnsanlığın İhmal Ettiği Gazze
Gazze, 365 km2'lik bir alana bir buçuk milyon insanın sıkıştırıldığı dolayısıyla dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bir bölgedir. Nüfus yoğunluğunun bu kadar çok olmasının sebebi ise nüfusunun üçte ikiden fazlasını mültecilerin yani 1948'de işgal edilmiş bölgeden buraya sığınanların ve onların soyundan gelenlerin oluşturmasıdır.
Gazze ahalisi sırf siyasi tercihinden, siyasi iradesini özgürce ortaya koymasından dolayı hem işgalci Siyonist devlet hem de uluslar arası emperyalizm tarafından son derece vahşice bir cezalandırmaya tabi tutuldu. Dünyaya açılan tüm kapıları her türlü geçişe kapatıldı. Buralardan gıda maddelerinin ve ilaçların bile sokulmasına izin verilmedi. İlaçların içeri sokulması engellendiği gibi hayatları ilaca ve tıbbi gözetime bağımlı hale gelmiş hastaların dışarı çıkıp tedavi görmelerine de imkân verilmedi. Bu yüzden yani sırf ilaç almalarının ve tedavi edilmelerinin engellenmesi sebebiyle yüzlerce hasta hayatını kaybetti.
Tüm insanlık açısından utanç verici bu uygulama ve vahşet karşısında sözde uluslar arası insan hakları kuruluşları, hukuk organları vs. sessiz kalmayı tercih etti. Söze gelir hiçbir hareketlilik gerçekleştirdiklerini duymadık. Bu sessizlik de Siyonist vahşeti ve onun arkasında duran uluslar arası emperyalizmi cüretlendirdi.
Ablukaya Direnen İrade
Siyonist devletin ve onun arkasında duran uluslar arası emperyalizmin böylesine vahşice bir ambargo uygulamasının amacı Gazze halkını ve onun seçtiği siyasi kadroyu dize getirmek, kendilerine dayatılan formülü aynen kabullenmeye dolayısıyla işbirlikçi ihanet kadrosunun yeniden tepelerine sopa olarak dikilmesine razı olmaya zorlamaktı. Fakat Filistin halkı gerek işbirlikçileri ve gerekse Siyonist vahşeti çok iyi tanıdığı için böyle bir dayatmayı kabullenmenin kendisini rahatlatmayacağını, bilakis abluka sebebiyle içine düştüğü durumdan daha kötü bir duruma sürükleyeceğini üstelik böyle bir şeye razı olmakla yenilgiyi kabullenmiş olmanın olumsuzluklarına maruz kalacağını biliyordu. Bu sebeple her şeye rağmen direnmeyi, zorluklara katlanarak geri adım atmadan kararlılıkla mücadeleyi tercih etti. Mücadele azmini muhafaza eden halk, kendi siyasi hesapları için düşmanla işbirliği içine girenlerin başına sopa olmalarına fırsat tanımak yerine özgürlük mücadelesinde samimiyetini, yönetimde de dürüstlüğünü ispat eden ihlâslı kadronun arkasında yer almayı, ona destek vermeyi tercih etti. İşte bu kararlılık ve dayanışma karşısında daha fazla bir şey yapamayacağını anlayan Siyonist işgal devleti de sonunda ateşkese razı olmaktan başka bir çıkış kapısı bulamadığını anladı. Dolayısıyla kabul edilen anlaşma Filistin direnişi açısından kesinlikle bir geri adım atma değil tam aksine bir zafer ve başarıdır.
İşgalcinin Operasyon Planları
Bütün baskılara, dayatmalara ve abluka uygulamasına kararlılıkla direnen Filistin direnişini bu yolla dize getiremeyen Siyonist işgal devleti bir yandan da gerek karadan ve gerekse havadan saldırılarını sürdürüyor, cinayetler, katliamlar gerçekleştiriyordu. Ama bu saldırılarının ve cinayetlerinin kendisi için de bir bedeli olduğunu gördüğü için rahat değildi. O sebeple direnişi kesin bir şekilde dize getirmek amacıyla geniş çaplı operasyon planından söz etmeye başladı.
İşgal devletinin Gazze'ye büyük operasyon tehditleri üzerine senaryolar geliştiren bazı yorumcular onun geçtiğimiz Mart ayında "Sıcak Kış Operasyonu" adıyla zaten bir deneme yaptığını görmezden geliyorlardı. Söz konusu denemede işgalci askerlerin ağır yara almaları üzerine 2006 yazında Güney Lübnan'da vuku bulan sona doğru yaklaşıldığını fark eden işgal devleti askerlerinin moral yıpranmalarının daha fazla açığa çıkmaması, ağlarken, çığlıklar atarken kameralara takılmamaları için biri birden operasyonu durdurmuş ve Gazze içine doğru soktuğu askerlerini de geri çekmişti. Dolayısıyla yeni bir geniş çaplı operasyon deneme cesaretini kendinde görebilecek durumda değildi. Ama yine de psikolojik tehdit denemelerinden yararlanarak ateşkes planını Filistin direnişinin hizaya sokulacağı bir şekilde kabul ettirebilmek için söz konusu operasyon tehditlerini sıkça gündeme getirme ihtiyacı duyuyordu. Fakat sonuçta bu oyununda da başarılı olamadı.
Mısır'ın Aracılığıyla Sağlanan Ateşkes
Uluslar arası emperyalizm ve onun himaye ettiği Siyonist işgal devleti Gazze'yi ablukaya alırken Mısır'ı da bölgenin dünyaya açılan kapısı durumundaki Rafah sınır kapısına gardiyan olarak tayin etmişlerdi. Bu, Mısır açısından tarihe kara bir leke olarak geçecek büyük bir ayıptı. Böyle bir ayıbı işlemekten dolayı pek de rahat değildi. Ama siyasi sultasını sürdürebilmek için ABD'nin yardım ve desteğine ihtiyaç duyan Mısır rejimi bu ülkenin dayatmalarına karşı durma cesaretini de kendinde göremiyordu. Bundan dolayı işlediği ayıba son verebilmenin gerekçesini oluşturmak amacıyla işgal devletiyle Filistin direnişi arasında ateşkesin sağlanması için devreye girdi.
Uluslar arası emperyalizmin işgalci Siyonizme destek vermesi sebebiyle katı bir şekilde uygulanan Gazze ambargosunun yol açtığı şartları göz önünde bulunduran Filistin direnişi de ateşkesin karşılıklı olması ve ambargonun sona erdirilmesi durumunda bu öneriyi kabul edebileceğini bildirdi. Siyonist yönetim başlangıçta işi sarpa sarmak ve ateşkeste şartları belirleyen tarafın kendisi olmasını sağlamak istedi. Bunun için de Gazze üzerindeki ambargonun kaldırılması şartıyla değil Filistinlilerin elindeki işgalci esir askerin serbest bırakılması şartıyla ateşkes sağlanması talebinde bulundu. Ancak Filistin direnişi bunu kabul etmeyerek Siyonist devletin dayatmalarına göre ateşkes yapamayacaklarını bildirdi. İsteklerini kabul ettiremeyen işgal devleti önce ateşkes konusundaki kararını ertelemeyi tercih etti. Sonuçta Filistin direnişinin istediği şartlara göre ateşkese razı olduğunu bildirdi ve böylece 19 Haziran Perşembe sabah 06.00'dan itibaren başlayacak altı aylık bir ateşkes anlaşmasının kabul edildiği açıklandı.
Ateşkesin İçeriği
Ateşkesin en önemli yönünü karşılıklı olarak askerî operasyonların sona erdirilmesi ve Gazze'ye uygulanan ablukanın kaldırılması şartları oluşturmaktadır. Fakat biz içerdiği maddeleri özet halinde vermeyi yararlı görüyoruz.
Ateşkes özetle şu maddelerden oluşuyor:
Bir: 19 Haziran Perşembe Sabah 06.00'dan başlamak üzere Gazze'de karşılıklı tüm askerî faaliyetlerin durdurulması.
İki: Filistin gruplarının Kahire'de yaptığı toplantılarda ittifak ettikleri üzere ateşkesin süresinin altı ay olması.
Üç: Ateşkesin uygulamasının direniş gruplarının muvafakatiyle gerçekleştirilmesi.
Dört: Gazze'nin tüm ticari kapılarının birkaç gün içinde açılması.
Beş: Gazze ahalisinin ihtiyaç duyduğu tüm ticari eşyaların ve malların girmesine imkân verilmesi.
Altı: Ticari mal ve eşyaların Gazze ve Batı Yaka'ya nakli işlemlerinde Mısır'ın aracı ülke olması.
Yedi: Mısır'ın ateşkesin başlamasından bir hafta sonra Hamas, el-Fetih ve AB yetkililerini Rafah sınır kapısının yönetimi konusunda görüşmek üzere bir araya getirmesi.
Esirler Dosyası Ateşkesin Dışında
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere işgal devleti başlangıçta ateşkesin kendi dayattığı şartlara göre olmasını istemiş, bu amaçla da esir işgalci askerin serbest bırakılması şartına bağlanması için uğraşmıştı. Ama bu yöndeki talepleri kabul edilmemiş ve Filistin direnişi işgalci esir askerin ancak işgal devleti zindanlarında tutulan Filistinli tutsaklar karşılığında serbest bırakılabileceğini bildirmişti.
Ateşkesin ilan edilmesinden sonra da esir asker olayının hadiseyle ilişkilendirilmesi için birtakım iddialar ortaya atıldığı oldu. Fakat Filistin İslâmî Direniş Hareketi (HAMAS) yaptığı açıklamalarda bu yöndeki iddiaları yalanlayarak esir asker dosyasının ayrı tutulduğunu bildirdi.
Direniş Gücünü Gösterdi
Bu ateşkes Filistin direnişinin bir zaferidir. Çünkü yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Siyonist devletin dayattığı şartlara göre değil Filistin direnişinin taleplerinin kabul edilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Bu durum ise Filistin direnişinin ve bu direnişin Siyonist işgal güçlerinin saldırılarına karşı kalkan olarak kullandığı silahın gücünü gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Ateşkes aslında işgal devletinin arzuladığı bir tercih değildi. Filistin direnişiyle ateşkes pazarlığına girmenin bile kendisinin psikolojik yıpratma taktiklerine ve askeri stratejisine aykırı olduğunu biliyordu. Ama Filistin'deki İslâmî direnişin kararlı mücadelesi onu bu konuda dize getirdi ve pazarlığı kabullenmeye mecbur bıraktı. Bu yönüyle Gazze'deki ateşkes işgal devletinin Güney Lübnan'daki direniş karşısında kabul ettiği ateşkesle benzerlik arz etmektedir.
İşgal devleti ateşkese razı olsa bile kabul eden değil kabul ettiren taraf olmayı arzuluyordu. Başlangıçtaki pazarlıklarının amacı da buydu. Ama bunu da başaramamıştır.
Ateşkes hadisesi aynı zamanda Filistin'de İslâmî hareketi yok sayan bir çözüm formülünün hayat bulamayacağı gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Siyonist devlet ve onun arkasında duran ABD Filistin'le ilgili tüm formüllerde İslâmî hareketi yok sayan veya geçersiz kabul eden bir anlayışın hâkim olmasını istiyordu. Ancak İslâmî hareketin direniş ve mücadeledeki kararlılığı bu hareketi yok sayan bir çözüm formülünün geleceğinin olamayacağını ortaya koydu. Siyonist devletin ateşkeste kabul eden taraf olmaya razı olması aynı zamanda bunu zımnen itiraf etmesi anlamına gelir.
İşgal Devleti Rahat Duracak mı?
Siyonist işgal devleti bundan önce de Filistin direnişiyle değişik ateşkes anlaşmalarını onayladı. Şimdiye kadarki ateşkes anlaşmalarında büyük ölçüde kendi konumunu daha güçlü gösteriyordu. Fakat ne yazık ki söz konusu ateşkes anlaşmalarının hiçbirinde taahhüdünü tam olarak yerine getirmedi.
Siyonist devlet ateşkes anlaşmalarının genellikle kendisi için değil Filistin tarafı için bağlayıcı olmasını istemektedir. Dolayısıyla kendisinin saldırılarına ve tehditlerine ateşkes anlaşmalarının engel teşkil etmemesini istemektedir.
Aynı stratejiyi bu kez de izlemek ve saldırılarını sürdürmek isteyebilir. Fakat Filistin direnişi onun saldırgan tutumuna sessiz kalacak değildir. Çünkü Filistin direnişi, işgal devletinin ateşkes konusundaki tutumunu ve politikasını yeterince tecrübe ettiğinden başlangıçta ateşkesin her iki taraf için birden bağlayıcı olması şartında ısrar etti. Sonrasında yaptığı açıklamalarda da işgal devletinin ihlal etmesi durumunda kendilerine de karşılık verme hakkının doğmuş olacağını duyurdu.
Böyle olmakla birlikte işgal devletinin yine de rahat durmayacağını ve zaman zaman saldırılar düzenleyebileceğini tahmin ediyoruz. Zaten ateşkesin fiilen başlamasının birinci gününde bile saldırılar düzenledi.
Ayrıca cephe saldırılarını asgariye çekse bile perde arkasından sinsi suikastlar düzenleyebileceği endişeleri de var. Ateşkesin yürürlüğe girmesinin birinci gününde Filistin gazetesinin yayın müdürü Mustafa es-Savvaf'a suikast girişiminde bulunulması bu yöndeki endişeleri haklı kılan bir gelişmeydi.
Sonuç
Aslında Filistin halkının ve direnişinin en önemli problemi ümmet tarafından büyük ölçüde yalnız bırakılması dolayısıyla ümmetin yetimi haline gelmesidir. Karşısındaki düşman ise çağın tüm emperyalist güçleri tarafından himaye edilmektedir. Böyle olmasına rağmen Filistin direnişinin kararlı bir mücadele vererek ve büyük fedakârlıklara katlanarak işgal güçlerine taleplerini kabul ettirmesi önemli bir zaferdir. İşgal devletini taahhütlerini yerine getirmeye zorlamak için de ümmetin mağdur Filistin toplumuna ve onun hakları için mücadele eden İslâmî harekete destek vermesi gerekmektedir.